
Eskiden "normalleşme" kelimesi umut taşırdı; krizlerden çıkış, toplumsal barışa yaklaşmak, ekonomide istikrar arayışıyla anılırdı. Bugünse Türkiye’de “normal” dediğimiz şey; yüksek enflasyonla yaşamayı öğrenmek, hak aramanın lüks sayıldığı bir ortamda sessiz kalmak ve her yeni güne yeni bir zamla başlamak oldu.
Asgari ücret artışı daha cebe girmeden eriyor. Bir kilo limonun, bir litre benzinin fiyatı gündemin önüne geçiyor. İnsanlar artık vergi oranlarını değil, hangi temel gıdayı almamayı tercih edeceklerini konuşuyor. Sokaktaki sessizliğe, evdeki kaygı eşlik ediyor. Kimse yüksek sesle konuşmuyor ama herkes düşük tonda endişeli.
Siyasi arenada ise kutuplar net, diyalog zayıf. Hükümetin gündemiyle halkın gündemi arasında açılan mesafe artık bir uçuruma dönüşmüş durumda. Yasama süreçleri hızla geçiyor ama denetim yavaşlıyor. Vatandaş, yönetime katılamadığı bir sistemin izleyicisine dönüşüyor.
Oysa demokrasinin temel ilkesi katılım, ekonominin temeli güven, toplumun temeli ise umuttur. Bu üçü eridiğinde, geriye sadece “alışılan bir olağan” kalır. Oysa bizlerin ihtiyacı olan şey alışmak değil, değiştirmeye cesaret etmektir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın